Simay Akça

Simay Akça


Güneş Doğudan Doğmayı Bıraktı

30 Ağustos 2021 - 11:39 - Güncelleme: 07 Eylül 2021 - 11:42


Merhaba sevgili okurlar, 30 Ağustos Zafer Bayramı’mızın 99. yılını kutluyoruz. Zafer Bayramı bizlere; 26 Ağustos 1922 yılında laik Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından başlatılıp yönetilen Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 30 Ağustos 1922 tarihinde başarıyla sonuçlanmasını ve düşman işgalindeki ülke topraklarımızın geri alındığı günü temsil eder. Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlanmasının ardından Yunan Ordusu’nun işgalinde kalan vatan toprağının bazı kısımları Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Ordusu’na verdiği “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri !” emriyle işgalden kurtarılmaya başlanmıştır.

Türk Ordusu’nun Yunan Ordusu’nu takip harekâtının sonucunda Yunanlar İzmir’e, Dikili’ye ve Mudanya’ya doğru kaçışmaya başlamış ve 9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de Bursa ve 18 Eylül’de Batı Anadolu işgalden kurtarılmıştır. Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığını tüm dünya ülkeleri kabul etmiş ve Lozan antlaşmasından bir sene sonra Cumhuriyet ilan edilmiştir. Kırk asırlık Türk Yurdu’nun düşman elinde esir kalmaması için ömrünü cephede bizler için geçiren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, toprak altında kefensiz yatan şehitlerimizi unutmamalı tekrar tekrar anmalıyız. Özellikle “Güneş ilk Doğu’dan doğar” dediğimiz Doğu’nun Güneş’i çoktan kapkaranlık bir peçe ile kapatılmışken bunu daha çok yapmalı ve laikliğe sımsıkı sarılmalıyız. Taliban’ın Afganistan yönetimini tekrar ele geçirmesiyle birlikte Türkiye ve Afganistan’a komşu pek çok ülke, mülteci kriziyle karşı karşıya kalırken Afganistan’nın içinde de tekrardan bir insanlık dramı yaşanmaya başladı. Kadınlar ve çocuklar diri diri yakılıyor, öldürülüyor. Bu vahşetin karşısında vicdan sahibi bir insan olarak Aziz Nesin’in “Öyle bir ağlasam ki çocuklar size hiç gözyaşı kalmasa. Öyle bir ölsem ki çocuklar size hiç ölüm kalmasa” şiirinin dizelerini dile getirmekten ve gelip giden bu sömürge düzenini, Dünya’nın her neresinde olursa olsun sebepsiz yere olan savaşı kınamaktan başka bir şey gelmiyor.



Bu yazımda hazır konu sıcakken bir film ve bir sonraki köşe yazımda gene konuyla ilgili bazı kitap önerilerinde bulunmak istiyorum. Film önerim: İranlı senarist -  yönetmen Maji Majidi’ye ait olan “Baran” adlı film. 1979 -1989 yıllarında Sovyetlerin Afganistan’a saldırmasının sonucunda Afganlar şu an olduğu gibi komşu ülkelere kaçak ve mülteci olarak giriş yapar. En fazla göç alan ülkelerin başında da İran gelir. Film de Sovyetlerin işgalinden sonra yoğun bir göç alan o zamanın İran’ının bir şantiyesinde geçer. Filmde Memar adlı karakter, şantiyede ustabaşı ve İranlıdır. Ucuz iş gücü olduğu için yasal olmadığı halde kaçak olarak Afgan uyruklu bir işçi olan Necef’i çalıştırmaktadır. Necef iş güvenliği olmayan şantiyede yüksek bir kattan aşağı düşerek iş kazası geçirir, ayağını kırar ve iş göremez hale gelir. Fakat evinde tek çalışan odur ve geçindirmekle yükümlü olduğu kalabalık bir ailesi vardır. Bunun üzerine Necef’in bir tanıdığı onun küçük kızı Rahmet’i şantiyeye çalışması için erkek kılığına sokarak götürür. Rahmet’in saçlarını tamamen erkek gibi sarılıdır ve kıyafetleri erkek kıyafetleridir. Necef’in tanıdığı Memar’a Rahmet’i Baran ismiyle tanıtır. Rahmet ses tonu duyulmasın diye hiç konuşmaz ve zor da olsa babasının yerine işe girmeyi başarır! Çocuk haliyle ağır işlere verilir. Zor şartlara katlanmaya çalışır fakat çimento torbasını taşırken kazara bir diğer işçinin üzerine dökmesi sonucu işten alınıp daha hafif bir bölüm olan mutfağa verilir. Bunun üzerine mutfakta çalışan Latif karakteri Rahmet’in (şantiye ismiyle Baran’ın) işlerini yapmakla görevlendirilir. İşi elinden alınıp daha zor bir işe verilen Latif sinirlenir ve Rahmet’i sinir etmek ve üzmek için elinden geleni yapar. Bir gün mutfağa girecekken mutfak girişinin önünde durur ve yarım açık perdeden Rahmet’in yansımasını bir aynadan görür. Rahmet sessizce bir şarkı mırıldanıp uzun saçlarını taramaktadır. Latif orada gerçekleri anlar ve içine bir merhamet düşer.

Filmin yönetmeni Ayna sekansıyla aslında bizleri de çocuk işçi, insani şartlardan çok uzak çalışma koşulları, emek sömürüsü ve her şeyden önce kadının kendisinin olup adının olmaması gerçeğiyle yüzleştirir. Bunun yanı sıra filmde İranlı yerli işçiler ve patron arasında şöyle diyaloglar da geçer:

-Biz İranlı değil miyiz? Nasıl bir Afgan’a bizden çok ödeme yaparsın? Bizi değil de onu işe alırsın?
+Ya ne yapacaktım? Sizden çok çalışıyorlar. Sizden daha ucuza çalışıyorlar. Sen olsan kendini mi seçersin Afgan’ı mı? Bu diyalog bile günümüz Türkiye’sinde yaşanmaya başlamış durumda ve ilerleyen zamanda daha çok yaşanacağı da aşikar… Majid Majidi – Baran’ı izlemenizi öneririm. Sanatla ve sağlıcakla kalın, görüşmek dileğiyle…
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum