Doç. Dr. Emin Elmacı

Doç. Dr. Emin Elmacı


Ulus egemenliği ile saltanat arasındaki fark; sıcakla soğuk gibidir

23 Nisan 2020 - 09:00


Ulus Egemenliğinin” başlangıcı saydığımız TBMM’nin açılışının 100.yılındayız. Bu anlamlı günlerde; öncelikle “İzmir Sıcak Haber” sitesinin yeni dönemini kutluyor ve başarılar diliyorum.

Evet biz; TBMM’nin açılışının 100.yılındayız. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün kafasında “Ulus Egemenliği” fikri 100 yıl önceden de daha öteye gitmekteydi. Bu fikir; 1905’te II. Abdülhamit’e karşı cümleleri nedeniyle sürgüne gönderildiği Şam’da “Vatan ve Hürriyet” girişimi sonrasından itibaren oluşmuş ve devam etmişti.

Atatürk; 1925'de İzmir'de halka seslenirken; "saltanat annemi felç etti" demiş ve işte o dönemde askeri öğrenci iken, sürgüne gönderildiğini duyması nedeni ile annesinin felç kalmasına, gönderme yapmıştı. Annesinin, her Türk kadını gibi o dönemin algısı gereği padişahı kutsal görmesini de; Zübeyde Hanım'ın kendisine "Oğlum sen yedi evliya gücündeki padişahımıza mı karşı geldin" cümlesi üzerinden çok net anlatmıştı.

Mustafa Kemal Atatürk; bu nedenle Cumhuriyete “fazilet” demiş ve saltanatın da “sefil insanlar” yaratacağını vurgulamıştı.

İşte tam da bu nedenlerden dolayı Atatürk; her zaman meclise yani milletin sesine güvenmişti. En zor zamanında bile bunu hem demeçlerinde hem de arkadaşlarıyla yaptığı konuşmalarında dile getirdiği bilinmektedir. Sadece iki örnek vereceğim. İlkinde; 1918’de bir gazeteye verdiği; “milletin en büyük görevi, vekilleri aracılığıyla her suretle güvenilir bir hükümetin kuvvet dayanağı olmasıdır.” Cümleleriyle hükümetin, mutlaka halkın onayını almasına ve milli iradeye dayanan bir hükümet olmasına ne kadar önem verdiğini göstermişti.

İkincisi ise; Meclis açılışı öncesinde Ankara’ya geçen Yunus Nadi’nin; “Paşam hep kerameti Meclis’ten beklemek niyetinde miyiz?” ve “Neden önce ordu değil?” sorularına verdiği yanıttaydı. Atatürk önce, "Ben bilakis her kerameti Meclis’ten bekleyenlerdenim. Millet işlerinde meşruiyet, ancak milli kararlara dayanmakla milletin genel eğilimine tercüman olmakla mümkündür. Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O esaret ve aşağılanmayı kabul etmez.” cümlesiyle ve sonra da “orduyu yapacak millet ve ona vekâleten Meclis’tir. Çünkü ordu demek, yüz binlerce insan, sonra milyonlarca ve milyonlarca para demektir. Buna iki üç kişi karar veremez. Bunu ancak milletin kararı ve onayı meydana çıkarabilir ve bir kere oluşturulduktan sonra milletin hayat ve varlığına aykırı olan zulüm ve baskıların tümünü yok etmeye muktedir olmak yalnız teori olarak değil fiilen de kazanmış oluruz." şeklindeki yanıtlarıyla, daha kimsenin kafasında “saltanat dışında” başka bir kavramın olmadığı yıllarda görüşlerini belirtmekteydi.

Düşünebiliyor musunuz? Mustafa Kemal Atatürk; daha padişahlık zihniyetinin Anadolu insanın kafasında hakim olan “etkili” algısına rağmen böyle bir dönemde bile millete dayanmayı düşünmekte ve son noktayı da; “Önce Meclis sonra ordu Nadi Bey, orduyu yapacak millet ve ona vekâleten Meclis’tir” diyerek koymuştur.
Bu gerçekler ışığında, gerçekleştirdiği devrim ile milletin egemenliğini hakim kılan Atatürk’e TBMM’nin açılışının 100.Yılında saygı ve minnetlerimi sunuyorum. O’nun yukardaki düşünceleri sadece o döneme ait değildir.

Evrenseldir. Tarihin her döneminde geçerlidir ve her döneminde bu sağlam yolu tutanlara kazandırır.
Milleti düşünmeyenlere de kaybettirir.

Bugün bile...

YORUMLAR

  • 0 Yorum