Burak Cilasun

Burak Cilasun


İstanbul Sözleşmesi'nde aklıselim kazanmalı

06 Ağustos 2020 - 09:43

Son günlerde gündemimiz İstanbul Sözleşmesi... İki karşıt cepheden çılgın açıklamalar geliyor. Fahişelikle itham eden mi dersin, isyan çağrısı yapan mı?

Konuyla ile ilgili uzun uzun nutuk atmak derdinde değilim. Sözleşmenin yaşatacağını savunanlardan olduğumu peşinen söyleyerek rengimi belli etmemin yeterli olduğu düşüncesindeyim.

Yalnız söyleyeceklerimi toplumun iki uç kesiminin değil, devasa ortanın hissiyatıyla söyleyeceğim. Öncelikle sözleşmeyi reddeden kesimin "Toplumda aileyi bitirecekler, fuhuş gelecek" gibi özünde aileyi savunur gibi yapıp, aslında erkek egemen dayatmayı sürdürmeleri tam anlamıyla çağın dışında bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın arkasında "Kızlar 15 yaşında evlensin, çocuk doğursun, dayak yesin ama sussun, erkeğin sözünden çıkmasın ama eşim ya da kızım hasta olduğunda kadın doktor baksın" diyen ahmakça bir zihniyet bulunmakta. 

Bu zihniyet; kadını bir eşya gibi görse de, güçlü kadın karşısında el pençe divan durmaktan da kendini alamayacak kadar güce tapan bir reflekse sahiptir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi "aile birliği"ne değil, onların zihnindeki "aile hiyerarşisi"ne bir tehdittir. Oysa olması gereken kavram, adı üstünde "eş" olmaktır, yan yana yürüyebilmektedir. İşte bu yüzden bu zihniyetin karşısında olmak şarttır. Kaldı ki sözleşmenin eşcinselliği özendirdiği iddiaları da yalandır. Yalnızca bu insanlara zarar verilemeyeceği belirtiliyor ki, zaten insan olan bırak başka bir insanı, tabiatın hiçbir unsuruna zarar vermez.

Gelelim diğer uç kesime...

İstanbul Sözleşmesi'ni savunmak adına yapılan basın açıklaması ve yürüyüşlere ne yazık ki siyasi gölge düşüyor. Hatta ve hatta terör örgütlerinin kullandığı ifadeler dahi kullanılıyor. Örneğin "Öz savunma birlikleri"... PKK tarafından hendek olayları öncesinde  ortaya çıkarılan bu ifade, bugün İstanbul Sözleşmesi eylemlerinde "Kadınlar öz savunma birlikleri oluştursun" şeklindeki sloganlarda kullanılıyor. Yahut "Devlet kadınlardan korksun" dövizi... Böyle bir şey olabilir mi? Devlet kadından ya da erkekten neden korksun? Bu kadar temelsiz bir slogana diyecek söz yok."Gelsin TOMA, gelsin jop, gelsin devlet, inadına isyan" vb. sloganlar bir hak arayışından çok uzakta, başka niyetlerin filizlenmesine ortam sağlar nitelikte kalıyor. Oysa kadına şiddetin durdurulma çağrısı, sözleşmenin uygulanması çağrısı gibi çağrılar birleştiricidir.

İşte bu yüzden kadınların mücadelesi sulandırılmamalıdır. Zira siyasi söylemler, toplumun marjinal kesiminin hak arayışında ön cepheye alınması, haklıyken haksız duruma düşürebilecek, çağ dışı zihniyetlere de malzeme verebilecek riskler doğurabilecek durumlara imkan vermektedir. Açıkça ifade etmek gerekir ki, bu işi tamamen muhataplarına yani kadınlara bırakmamız gereken bir İstanbul Sözleşmesi referandumu bile gündeme gelebilmelidir. Kadını ikinci sınıf görenlerin de, kadınları PKK, DHKP-C gibi örgüt saflarına devşirmeye çalışanların da avcunu yalaması, yine kadınların elindedir. 

Uçların bağırdığı değil, toplumsal sağduyunun kazandığı, "çoklu" değneklerin değil, uzlaşının galip geldiği, kadına ve çocuğa şiddetin yaşanmadığı bir Türkiye, bir dünya dileğiyle... 

YORUMLAR

  • 0 Yorum