Behçet Şenözhür

Behçet Şenözhür

Seyirci Değil Taraftar --------------- [email protected]

Aşk kalbe ilk düştüğünde...

29 Nisan 2020 - 09:40

Bazıları doğuştan taraftar olarak doğar, bazılarıysa sonradan taraftar olur.
 
İlk ne zaman karşılaştığın aslında çok da önemli değildir renklerinle. Bazen baban, annen ya da başka bir aile büyüğün tanıştırır seni, bazen bir arkadaşın, bazen de anlatılan bir anı.
 
Önemli olan artık onun varlığını biliyor olmandır.
 
Daha çok küçüksündür. Endüstriyel futbol, şike, para, hırs bunlar sana uzaktır, sen sadece sevgiyi bilirsin.
 
Ve hissedersin farklı olduğunu.
 
Sen şampiyon olana değil, bir gün şampiyon olacağına inandığın kulübe tutulmuşsundur.
 
Arkadaşların popüler olanı, sen ise şehrinin, semtinin olanı tutarsın takım olarak.
 
Okulda, sokakta maç yaparken kulübünün yıldız olmayan ve kimsenin bilmediği bir futbolcu olursun.
 
Onlarsa herkesin bildiği yıldız futbolcuları seçer.
 
Şehrinin takımını tuttuğun için arkadaşlarının alaylarına maruz kalırsın zaman zaman.
 
Yaşın biraz daha büyüyünce arkadaşlarınla koyu sohbetlere girersin takım tutmakla ilgili.
 
Bu büyük bir mücadeledir; kim kimi ikna edecek mücadelesi…
 
Onlar sana tuttukları takımları anlatır sen de onlara.
 
Bir takımı televizyondan seyretmekle; onu canlı izlemek, o atmosferde yaşamak farkını burada gösterir işte…
 
Onları, seni anlayabilmeleri için maça götürmen gerekir. Bir nevi ispatıdır tutkunun.
 
O stada girdiğinde gerçek tutkuyu ve heyecanı, daha önce hiç yaşamamış gibi, her defasında ilk kez maça geliyormuş gibi hisseder, bunu arkadaşlarına da yansıtırsın.
 
Maç bittiğinde bile heyecan asla bitmez.
 
Mesela her maçta babanın sana aldığı, armalı karton şapkayı mahallene döndüğünde havalı bir şekilde herkese gösterir, eve gelince armasını keser, defterine yapıştırırsın.
 
Meşe, çikolata, oyuncak almak için para biriktirdiğin kumbaranı artık maça gidebilmek için kullanırsın.
 
Deplasmanda oynanan bir maça gidemediğinde ve canlı yayın olmadığı zaman radyonun başına geçer, spikerin takımının maçına bağlanmasını beklersin heyecanla.
 
Radyodan dinleyemezsen teletekste girersin. (Şimdiki gençler bu konuda çok şanslı.)
 
Gol haberi geldiğinde bağırır, evdekilerden azarı yersin.
 
Haftada bir gün yayınlanan bir dakikalık maç özetini izleyebilmek için ailenle televizyon kavgası yaşarsın.
 
Annene taraftarı olduğun kulübün renklerinde atkı örmesi için ısrar edersin. Onu ikna edebilmek için taklalar atarsın.
 
Atkı bağlama tekniklerini öğrenirsin.
 
İlk kez deplasmana gideceğin günün hayalini kurarsın sık sık.
 
O gün geldiğinde, gittiğin maçların sayısı artmış, arkadaşlar arası ikna mücadelelerinin bir kısmından zaferle çıkılmıştır.
 
Bilet koleksiyonuna artık deplasman biletlerini de ekleyeceksindir.
 
Artık sadece içerideki maçlara değil aynı zamanda deplasmandaki maçlara da gider, yapılan pankartlara, hazırlanan tribün şovlarına, organizasyonlara katılır, destek olursun.
 
Yolda yürürken, toplu taşımada, okulda, işte, tanımasan bile kulübünün atkısını takmış, ürününü giymiş birine gururla selam verir, selam alırsın.
 
Arkadaşlarını, hobilerini, giydiğin kıyafet markasını değiştirebilirsin.
 
Takdir ettiğin, beğendiğin sanatçıyı, hatta “Kulübün mü ben mi?” diyen sevgilini bile değiştirebilirsin.
 
Ama tuttuğun kulübünü asla değiştirmezsin.
 
Artık aşk kalbine düşmüştür bir kere…
 

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • eski tüfek.
    3 yıl önce
    eline kalemine sağlık hayatımın özeti olmuş..
  • Ibrahim as
    3 yıl önce
    Behcet abi Eline, yuregine saglik. Harfi harfine yasadik bunlari. Benim tek hayalim Avrupa da oynamamiz. Goztepemize yakisir deplasmanlar yapmamiz. Suan ingilteredeyim, semtime arkadaslarima hasret kaldim. Tum GuzelYALI ya selam olsun ...