Ahmet Uğur Baran

Ahmet Uğur Baran


15 Temmuz ve Diriliş

15 Temmuz 2020 - 13:49 - Güncelleme: 15 Temmuz 2020 - 14:43

İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun

15 Temmuz'un yıl dönümünü yaşadığımız bugün, yazıma demokrasi adına tankların altına yatarak, mermilere göğüs gererek şehadete ermiş kardeşlerimizi, hainlerin hedefi olarak bombalanan Özel Harekat Daire Başkanlığı'nda şehit düşen polislerimizi, İstanbul'dan Ankara'ya, Marmaris'ten yurdun dört bir yanına kadar darbecilere karşı canını siper etmiş yiğitlerimizi Bakara Suresi'nin 156. ayetiyle rahmetle anarak başlamak istiyorum.

Ne diyor surede? 

"Şüphesiz Biz Allah'tan Geldik ve Şüphesiz Dönüşümüz O'nadır.”

Dile kolay...

Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olan örgüt, yıllar yılı sinsi bir şekilde vatanseverlik, dindarlık, mütevazılık maskesi takmış.

Acıdır ki toplumun en hassas değerlerinin başında gelen iman, sadakat ve milliyetçiliği kendine kalkan edinen bu örgütün, artık maskenin arkasına saklanamayacak bir deve dönüştüğü 17-25 Aralık süreciyle birlikte milletimizin tezgahlanan oyunu görmesi uzun sürmedi.

Masumiyet maskesindeki fitne yuvalarına yapılan operasyonlar, toplumun tamamına yakınından büyük bir destek aldı.

Ama...

İhanet şebekesi, gerçek yüzünü göstermeden önce vatanseverlerin yanına sızmaya çalışırken sesi çıkmayanlar, vatanseverler bu oyunu fark edip, hainleri yanından uzaklaştırınca, bir anda hainlerin hamiliğine soyundu.

Öyle ki; ihanet şebekelerinin medya organları ve para kaynaklarına yapılan her operasyonda çıkan ses, vurulan yerin dışından da geldi.

Bizim terörle mücadele dediğimize o ses "demokrasi" deyiverdi. FETÖ'nün basın ayağının sesi kısıldığında utanmazca "Basın özgürlüğü" deyiverdi.

80 darbecilerinin yargılanma sürecinde adliye kapılarında şov yapan bu güruh, sabahı aydınlık olan kara gecedeyse ne hikmetse ortalarda yoktu.

Kendini demokrasi aşığı ilan edip her türlü antidemokratik yöntemi AK Parti karşıtlığı noktasında mübah gören, seçimle iş başına gelmiş AK Parti hükümetine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "diktatör" diyerek sandığı tanımayan kitle, Türkiye'nin gerçek demokrasi sınavında, o ihanet kokan gecede evlerinde televizyon izleyip, ATM'den para çekerken ne oldu biliyor musunuz? Tanklar, F-16'lar, otomatik silahlar karşısında çomar, koyun, Doblocu enişte, göbeğini kaşıyan adam, makarnacı diye yıllar yılı dışladıkları Anadolu'nun yiğit evlatları canını ortaya koydu.

Kimse kusura bakmasın ama 15 Temmuz'da yaşananlara tiyatro diyenler, olayları Netflix gibi televizyondan izleyenlerdir. Ekran başından izlediğiniz şeyler tiyatrodur, sinemadır. Gerçekler ise sokaktadır. Sokağa sahip çıkan da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısına uyanlardır. O çağrıya uyanlar ki Ertuğrul'un ocağında uyanmış şanlı Türk sancağını, boğaz köprüsünde canı pahasına taşıyanlardır. TBMM ve külliyeye bomba atıldığında kaçmadan savunanlardır.

Lafı uzatmaya gerek yok. Erol Olçok'tan Ömer Halisdemir'e toplumun sivil-askeri her kesiminden gerçek demokrasi ve Türkiye sevdalılarının şehit olduğu 15 Temmuz ile birlikte gördük ki siyahla beyaz gibi iki kutup var hayatımızda. Bir bu cennet vatanı savunanlar, iki cehenneme çevirmek için var gücüyle saldıranlar. Kimse yanlış anlamasın, bu sözümü siyasi parti farklılığı için falan söylediğim yok. 

Demokrasiye inanan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin uluslararası arenada bağımsız, kendi içinde hukuk egemen, refah bir ülke olmasını isteyen herkes, bu cennet vatanın savunucusudur. Gerisi lafügüzaf...
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum